24 Ocak 2011 Pazartesi

İnanmak


 inanmak


ah bir çocuk saffetiyle inanmak


gözlerin sevgilinin dalınca gözlerine


bütün muhabbetine ve bütün sözlerine


nihayetsiz bir huzur hasretiyle


inanmak


şüpheyi içinde kırıpta bir dal gibi


inanmak deli gibi


inanmak aptal gibi


inanmak fazilete,şeytana ve ahrete


ve mutlu olmak için


inanmak saadete...




Hamit Macit Selekler

17 Ocak 2011 Pazartesi

'Ne Kadarını Sustuk Konuştuklarımızın'

            Çok heyecanlıydım.Sabah olmak bilmedi bir türlü.Bayramlığını üzerine giymek için  can atan çocuklara benziyordum.
                Kendime itiraf edemesemde bir tedirginlik vardı üzerimde...
                Ya bıraktığım gibi bulamazsam...Ya bulduğumda yanılan olursam...Kalbim deli gibi çarpıyordu.Sanki azad edecektim bugün yüreğimi.
                Soğuktu çok...Derin bir nefes aldım önce.Adımlamaya başladım kendime doğru servis durağını.Yüzüme kocaman bir tebessüm iliştirdim.
                Günaydınlar efendim dedim yüzlerini görmeye aşina olduğum insanlara...İnsan ne çok özlermiş!Alışkanlık ne fena şeymiş !
                Çok güzel görünüyorlardı.Sohbet ettik bir süre.Siz varken ne kadar da güzel zaman geçiriyorduk dedi birden...Çok renkli günlerdi.
                Bir an sustum yüzüm düştü sanki.Toparlamaya çalıştım sonra , yüzüme çok yakışan o tebessüm yeniden yayıldı.Öyleydi dedim.Bende çok özlüyorum.
                Nasıl acı veriyor bir bilsen geçmiş demek istedim.Mutlu anılarım nasıl canımı yakıyor.Nasıl özlüyorum.Sustum.O kadar güzeldi ki bozmak
                istemedim o anı.İneceğim yere geldiğimde tekrar görüşmek üzere sözleştik,vedalaştık.
                Rüzgar çarptı yüzüme kendime geldim yeniden.Orhan Veli`nin o çok sevdiğimiz şiiri geçti aklımdan...Beni bu güzel havalar mahvetti!
               
                ...
                Sahi değişmiş miydi, saçlarını toplamayı beceremiyor muydu hala mızmız mı yine...Zihnimden geçenleri toplayamıyordum bir türlü.
                Aynı bulmak istiyordum.Gülen gözlerini ,solgun yüzünü, entel duruşunu.Duramıyordum yerimde...Bir yandan etrafı süzüyorum kaldırımdan
                gelip geçeni izliyorum bir yandan zihnimdekilerle boğuşuyorum.Gözlerimiz buluşuyor sonra.Işıl ışıl oluyor ortalık birden , sıcacık.
                Canım diye sesleniyor karşı kaldırımdan , daha sahici bir tebessüme kayıyor dudaklarım.Öylece sarılıyoruz.Zihnimdeki düşünceler kayboluyor
                o anda...Kokusunu duyuyorum.Yine becerememişsin diyorum !Şaşkınlıkla bakıyor gözlerime...
                Yürüyoruz bir süre hiç konuşmadan.Susmak en çok onunla anlamlıydı.Şimdi yine onunla anlamlanıyordu.Uzun soluklu bir yalnzılıktı ,
                uzun soluklu bir suskunluk...Yanımdaydı ellerimi tutuyordu ama yalnız gibiydim.Varlığında da yokluğunda da hep aynı şeyi hissettiriyordu
                bana.Şimdi bugün bunları düşünürken kaygılarımın yersizliğine gülüyorum!
                Değişmek mi ?
                O hep aynı bulacağım yegane biricik insandı !
                Çoğu zaman umarsamaz tavırları beni deli etse de, yaradılışı böyleydi.Hep biliyordum , içtenlikle söylemişti bana anlatmaya çalışmıştı.
                Bazen nasıl bencil oluyor insan.
                Kendi yaralarını sarmak için başkasının canını yakar mı insan ben yaptım !
                Görmezden geldim , görmüyorsun beni ,çare olmuyorsun yaralarıma dedim!
                Sustu.
                Elinden gelen yapabileceği tek şeydi , susmak...
                Yine sustu.
                O sustukça daha da çok arttı öfkem,hırçınlığım bir onaydı,tek ona.
                Konuşmak istedi sonra birkaç cümle tüketmek.Öyle beceriksizdi ki cümleleri.Okumaya değer bile görmedim !
                Kızgındım öfkem kör etmişti gözlerimi.Kitap karıştırırken rastladım lise yıllarında yazdığı mektuplara.
                Basit ama keskin cümleleri vardı.Hep anlatmış bana aslında toparlayamam ben seni demiş suskunluklarının derinliğini bilmemi istemiş.
                Ben suskun kalmışım aslında ona şimdi fark ediyorum ve bunun ezikliğini yaşıyorum.
               
                ...
               
                Dışarıyı seyretmekten vazgeçiyorum.
                Karşımda oturan güzelliğe bakıyorum.
                Tebessüm ediyor.
                Gözlerim gülüyor.
                Ve susuyoruz.

13 Ocak 2011 Perşembe

Kendine Gel Üst İnsan !

               Ne istiyorsun dedi ?
                Sahiden ne istediğimi bilmek istiyordu...Ondan bu denli ısrarlı bakıyordu gözlerime.
                Cesaretim yoktu inatla bakışlarını benden kaçırmayan o gözlere bakmaya.
                Sustum.
                Hayatımda hiç bu kadar konuşmak istememiştim.
                Ama sustum.
                Kapadım gözkapaklarımı artık engel olamadığım gözyaşlarıma aldırmadan devam etti:
                Benim seni sevmek için o kadar çok sebebim var ki dedi.
                Tebessüm ettim bir an.
                Bilmiyor muydum bunu?
                Duymak istedim sanki...
                Ardından devam etti.Peki senin bundan on sene sonra kendini sevmek için nedenlerin olacak mı dedi ?
                Sanki canımı yakmak istiyordu.
                Düşündüm.
                Üzerime yapışmış pijamalara takıldı önce gözlerim.Sonra saçlarıma baktım.Karışmıştı.
                Yazdan kalma açık kahve boya kapatmıyordu artık beyazları...
                Çok uzun bakamıyordum artık aynaya...
                Zevkle aldığım o pantolonun içine giremiyordum.Dolabın en ücra köşesine sıkıştırıyorum.
                Zevkle izlediğim o sabah programlarında bana uygun bir diyet bulurdum belki üç aya kalmaz verirdim bedenime yük onca kiloyu.
                Annemi anlıyordum artık.Cebimizde kalan en son parayla ne gerek vardı okuma kitabı almaya!
                Gereksiz eşyalardı onlar.
                Başı sonu belli olmayan filmler vardır hani televizyonu ne zaman açsanız bir şey kaybetmediğinizi bilirsiniz.
                Buna benziyordu sanki hikayem.
                Olmak istediğim yerde değilim bunu biliyorum.
                Yine susuyorum.
                Devam ediyor sözlerine , sanki zihnimden geçenleri biliyor bir solukta dillendiriyor sustuklarımı...
                Bir amacın olsun.
                Ne istiyorsan onu yap hayatında.
                Sessiz seyircisi olma hayatının !
                İçime işliyor sözylediği her cümle.
                Nasıl kesin...
                Bir yandan canım acıyor bir yandan heyecanlanıyorum.
                Yapabilirim diyorum bir yolum olur.
                Sadece benim yürüdüğüm , uğrunda birçok şeyi göze alabildiğim.
                Benim yolum.
                İdeallerim geliyor sonra aklıma...
                Zamanın birinde gerçekleştireceğimi düşündüğüm benimle var olan ideallerim.
                Uzun zamandır erteleğimin farkına vardım.
                Ne zaman olsa var edermişim gibi.
                Hayatı kaçırdığımın farkında değilim , hiç değilim.
                Ne istiyorsun dedi , ne hedefliyorsun bunun için ne yapıyorsun ?
                Bir soru bir insanı bu denli düşündürür mü ?
                Suçlu hissediyorum kendimi.
                Ruhuma bahşedilen ömre istediğim biçimde sahip çıkamadığım için.
                Yapamadığım için diyorum çünkü istedim.
                Fakat daha fazlası içinde bir şey yapmadım.
                Sanki bir şey bekliyorum hala.
                Bir sebebim olsun istiyorum.
                Bu yaptığıma değsin.
                Bulamıyorum!
                Bulamadıkça daha dibe iniyorum.
                Keşif arkadaşım yine yalnız bırakmıyor beni.
                Mevcut durumun adını koyuyoruz birlikte 'alışmak'!
                ''Alışmak gelişmenin önündeki en önemli engel.''
                Ben şimdi farkediyorum.Olağan geliyor içinde bulunduğum durum bana.
                Bundan birkaç yıl önce daha mı farklıydım ?
                İçiçeydim insanlarla , sürekli iletişim halindeydim.
                Keşfedeceğim o kadar çok şey vardı ki !
                Yeni insanlar , yeni hayatlar, yeni kitaplar,yeni filmler...Belki bunlar vesile olacaktı yeni adımlara.
                Şimdi öyle sığ bir hayatı yaşıyorum ki.
                Hayal ettiklerim ile yaşadığım arasında öyle farklar var ki.
                Buna sebep benim !
                Yanlış tercihlerim beni buraya getirdi.
                Yanlış yollardan yanlış hayatlardan geçtim.
                Kendine gel kendine gel üst insan ! demek için kaleme aldım bu yazıyı.
                Artık zamanı gelmedi mi ?
                Ve keşifdaşım çok önceleri tanıştığı o satırları paylaşıyor benimle...
                Nasıl da denk düşmüş hayatımıza...

                          "nerede tükettin ömrünü?
                           bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın pırıltısı, güzel ve firari bir cinnet-
                           geçmişinde bunların hiçbiri yok;
                           hiç bir sayıklama senin ismini taşımıyor..
                           seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor..
                           iz bırakmadan kayıp gittin..
                           senin rüyan neydi peki???"

                      Nihayet bana bir türlü geçmek bilmeyen konuşmanın sonuna geliyoruz.Boynuna sarılıyorum yaşlı gözlerimle içimi çekiyorum.
             Ve artık ne istediğimi biliyorum !
               
               

10 Ocak 2011 Pazartesi

Keşifdaşıma !

   Bahar gitmelerin mevsimi diyor şair, haksız da sayılmaz hani...Ben kendimi terketmek istiyorum şu sıralar sığamıyorum sanki bünyeme...Yenilenme tazelenme ve en önemlisi birkaç ay sonra keşif arkadaşımın yanında olabilme ihtimali heyecanlandırıyor beni...İhtimal  dahilinde olman bile güzel ki!
   Bir yapılacaklar listesi hazırladım bugün saçma sapan deli işi  :)Ama ciddiye aldım biliyor musun ? :P
İhtiyacım varmış meğersem! Hem kendimi bu denli dinleyip hem bu kadar zamandır suskun kalmışım kendime...''Herşey anını bekliyor''du işte..(:
    Aşk`ta tekrar tekrar altını çizip eskiteceğim satırlardı bunlar...Aslında bakarsan her insanın hayatına giriyor bir Şems bir Aziz...Aşka açabildiğin ölçüde kalbini kendini buluyorsun karşındakinde.Oturup uzun uzun 'hiçlik,heplik'kavramlarını tartışmak isterdim kaşif kişiliğinde.
     Hani bazen yaşarsın çok çok iyi bilirsin hayatın sana kattıklarını yaşarken duyduğun hüznü hazzı  fakat bir türlü dillendiremezsin.Ben sessiz , dingin ve aslında oldukça yoğun bir biçimde yaşarken sen dillendirdin yüreğimdekini...
      ''Eğer çok sense biri yanında olmadan da yaşar sende, herzaman varlığa ihtiyaç var mıdır ki ?
Buna alışırsa benliğin hiç olarak hep daha fazla yaşar sende!''Ve işte dost!Bir solukta anlatıvermişti.Bana inat , bozuverdisessizliği!
        Gönül dostluğu değil de nedir bu ?Ruhlarımız tamamlıyor birbirini.Aramızdaki mesafelere inat mı ?Yüzünü bile görmediğim sesini birkaç kez işittiğim bir insan evladına duyduğum bu derin muhabbet!Anlamış değilim.Ama işte bazen kısalıyor mesafeler, ayrıntıdan ibaret oluyor kilometreler...
         Bense ayrıntıları sevemedim hiç!Ayrıntıların insanı acıtan ,kıran dengesini bozan haline inat düz,net bir insan olmayı hayata da düz bakabilmeyi istedim.Başardım da çoğu zaman! (:
         Bu da o 'an'lardan biridir aslında Ayşecik ! (:     
         Yol ayrıntı kalplerimiz bağlıyor bizi birbirine
        İsmini hatırlamadığım bir şiir de şöyle diyordu..
''güzeldir ,yanında kaldıkça güzel ;
oysa ,
iyi olanı aynıdır,
yanında da senden uzaklaşsada...''
         İyi ki varsın keşifdaşım !Her daim güzel işler yapmama vesile olan cesur yüreğin iyi ki benimle.
Daha mutlu olamam inan ömrümde.Varlığın mutluluk sebebi.Senin için çok önceleri kaleme aldığım bu yazı meğer bloğumda yayınlayacağım ilk yazıymış.
         Yine bir kapı açtın ömrüme.
          İyi ki!